kopek-kavgasi

Köpek Kavgası

Bu dünyada insanlarla en iyi anlaşan hayvan ırklarından biri, köpek. Gelişimlerini ve türlerini devam ettirerek hayatta kalmayı belki de bu şekilde başarmışlar. Hatta bilim insanlarının yaptığı bazı deneysel çalışmalar ile pek de doğal olmayan çiftleştirmeler sonucu insanlar ile çok daha da uyumlu bir hale getirilmişler.

Köpekler aslında vahşi ve tehlikeli hayvanlardır. Buna rağmen sakinliklerini korumayı başararak insanlarla, diğer köpeklerle ve hatta kedilerle bile bir arada yaşayabilmeyi başarabiliyorlar. Hisleri resmen koklayabiliyorlar ve koku alma duyuları çok kuvvetli. Karşısındakinin korktuğunu, sinirlendiğini, sevindiğini ve üzgü olduğunu kokluyorlar.

Bugün köpeği gezdirirken bizim sokakta büyük bir kurt köpeği ile karşılaştık. Bu kurt köpeğini daha önce de sahibinden kaçmış dolanırken görmüştüm. Görüntüsü iri ve korkutucu olmasına rağmen sakin ve uysal bir köpek olduğu belliydi. Bizi görünce yanımıza geldi ve bir süre koklaştılar ancak sonra bizimki hırlamaya ve dişlerini göstermeye başladı. Bir yandan da başına gelebileceklerin farklında bir korku ile tüyleri kabarmaya başladı. Ben de bir an ne yapacağımı bilemedim ve dikkatlerini dağıtmaya çalışayım derken bir anda kavgaya tutuştular. Neyse ki asıl amaçları yaralamak olmadığı için kan akmadan onları ayırabildim. Diğer sahibin de olaya dahil olmasıyla kurdu yakalamak için peşine düştük.

Bizimki genelde saldırganlık göstermediği için ilk başta anlık bir reaksiyon olduğunu veya bağlı olduğu için kaçamayıp ısırılacağından korktuğu için saldırganlaştığını düşündüm. Daha sonra geniş çimlik bir alanda kurt hala etrafta olmasına rağmen bizim ufaklığı serbest bırakmaya karar verdim. Ancak yanılmışım.. Aynı saldırganlığa devam ettiler ve bu sefer ben de korkarak müdahale ettim. Çünkü daha önce bir kere başka bir köpek tarafından ısırılmıştık ve bir daha aynı durumun yaşanmasını istemiyordum.

Bu olay, son zamanlarda evde annen ile yaşadığım gerilim dolu kavgaları aklıma getirdi. Şiddeti her seferinde katlanarak artan ve öfke dolu kavgalar! Yaşadığım bu ufak gibi görünen köpek kavgası bana duyguların da iletken olduğunu tekrar hatırlamamı sağladı. Dur sana da anlatayım;

Bizim evdeki ruh halimiz ve yaydığımız enerji evdeki köpekten veya çocuktan başlayarak, komşularımıza, mahallemizdeki insanlardan, şehrimize, ülkeye ve hatta tüm dünyaya yaygınlaşabiliyor. Filmi tersten sararsan aynı durum temelde bizim için de geçerli. Oğlum Evren, zaman zaman çevrende, ülkende, hatta dünyada yolunda gitmeyen bazı koşullar gelişebilir. Bu koşullar doğal veya yapay yollarla gelişmiş de olabilir. Bu durum senin umutsuzluğa kapılmanı, korkutarak öfkelenmene, hakkını alarak seni mahkum etmeye çalışabilir. Sana tavsiyem sadece az önce anlattığım hikaye için bile bu durumların seni olumsuz etkilemesine izin verme. Hayatın karşına çıkardığı olayları nasıl yorumlayacağın ve nasıl bir tutumda olacağın tamamen senin elinde oğlum, seyirci kalma. Her zaman durumun farkında ol! Ters giden bir şeyler olduğunu gör ancak bu durumu alıp aynı olumsuzluk ile çevrene yansıtman çözüme hizmet etmeyecektir. Hayat mucizelerle doludur! Umutlu ol! Cesur ol oğlum!

Duygu

Zihin ve Duygu

Oğlum, türümüzün hayatta kalmalarını sağlayan en önemli özelliklerinden biri mantıklı düşünebilme yeteneğidir. Araştırmacı ve meraklı olduğumuz sürece her zaman bir adım daha öteye gidebiliyoruz. Fiziksel veya zihinsel olarak yapmakta zorlandığımız her durum için bir alet kullanabiliyor ve hayatı kolaylaştıran keşifler yapabiliyoruz. Biz İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli farklılıklardan biri zekâmız ve alet kullanabilme yeteneğimizdir. Bu sayede kanatlarımız olmadığı halde uçabiliyor, yüzgeçlerimiz olmadan en derin sulara dalabiliyor, ellerimizi bile kullanmadan toprağın altına girebiliyoruz.

Duygular ise daha geneldir. Bitkiler, hayvanların da duyguları vardır ve hisleri insanlar kadar hatta belki daha bile kuvvetli olabilir. Gözle görülemediği için birçoğumuz bu hislerin farkına varamıyoruz bu konuda ağaçlar veya hayvanların insanlardan daha gelişmiş olabileceğini düşünüyorum çünkü asıl iletişim kelimelerle değil duygularla ve hislerle kuruluyor. Bir kedi ve bir köpek karşılaştığında birbirleri için doğru frekansı yayıyorlarsa arkadaş oluyorlar ancak her hangi bir sebeple bir tedirginlik hissettikleri zaman koruma içgüdüleri devreye giriyor ve fiziksel olarak birbirlerine saldırıyorlar.

Aslında insanlar için de durum buna benzerdir. Tüm canlılarda olduğu gibi İnsanların da hayatta kalmaları için öz enerjiye ihtiyaçları var çünkü her bir canlı aslında birer enerji kaynağıdır. Her birimiz bu enerjiyi dışarıdan yani doğadan alırız. Yediğimiz yemek, içtiğimiz su ve soluduğumuz havayı içimize alarak ihtiyacımız kadarını kullanırız. İhtiyacımızdan fazlasını da tekrar geldiği yere yanı doğaya geri veririz bu sayede her birimizin ürettiği enerji bir başka canlı için bir yaşam kaynağı olur. Bu durum hayatta kaldığımız her gün, her an olmaya devam eder.

Hayatta kalma mücadelesini kazanmanın ve bir üst seviyeye geçebilmenin sırrı aslında çok da dikkat etmediğimiz farkında olamadığımız duygularımızda gizlidir. Duygularımızı kontrol edemediğimiz sürece birer canavara dönüşmemiz an meselesidir. Bunu anlatabilmenin en iyi yolu sanıyorum enerji kaynaklarımızdan birini kısıtladığımızda fark edilebilir. Mesela bir kişi uzun süre yemek yemeyip ve aç kaldığında halsizleşmeye ve enerjisi tükenmeye başlar. Böyle anlarda yemek ihtiyacımızı uzun bir süre gideremeyecek bir durum ile karşı karşıya kalırsak birçoğumuz gibi önce panik yaparız sonrada sinirlenmeye başlarız. Açlığın sebebini bulmaya çalışırız, mantığımız devre dışı kalır ve bu sınır arttıkça yemek bulabilmek için daha vahşi şekilde hareket etmeye başlarız. Bunu günlük hayatta gözlemleyebileceğin çok basit anları olacak. Uzun süre aç kaldığın zaman en yakınındaki insanlarla olan diyaloglarına bakabilir ve açlığın senin üzerinde öfke duygusunu tetiklemeyecek şekilde enerjini verimli kullanmalısın.

Yaşadığımız ülke, ormanlar, doğa, dünyamız, evren ve ötesi bizim yaşam alanımız, yuvamızdır. İnsanlar üstün canlılardır ancak tüm canlıların üstün olduklarını unutmuş gibi davranırlar. Her şey yolunda gittiğinde kendilerini var olan en üstün canlı derler ancak işler tam tersine döndüğünde, nefes alamadığında, aç kaldığında duygularımızı kontrol edemezsek yenik düşeriz. En ufak bir iklim değişikliği, kuraklık bir ülkeyi savaşa sürükleyebilir ve iklimlerdeki bu değişim artık hissedilebilir durumdadır. Aynı şekilde bir yerde kuraklık başlarken başka bir yer de bol oksijenli, verimli toprakları olan doğal su kaynakları olan bir hale de gelebilir. Peki doğa bu seçilimi neye göre yapıyor?

Bazı ülkeler kaosun ortasında kalırken bazıları huzur ve mutluluk içinde kalabiliyor. Bence bunun sırrı herkesin kendi içinde gizli oğlum. İçimizde beslediğimiz duygular ve hissettiklerimiz bizim dış dünyadaki yansımamızı oluşturuyor. Evrensel enerji duygularımızı hissedebiliyor ve isteğimizi karşımıza getirebiliyor. İçinde aşk, sevgi, mutluluk ve huzur gibi duygular besleyen canlılar bu duygularla hayatta kalıyor, aynı şekilde öfke, sinir, nefret besleyenler evrene bu mesajı iletiyorlar ve evrendeki tüm canlılar bir olup onun bu duyguları tatması için yardımcı oluyorlar. Kuşku duyanlar, kendini güvende hissedemeyenler sürekli hayatı yargılıyor, kendi içine kapanıyor ve kendi güven ortamları yaratmaya çalışıyorlar.

Bana sorarsan duygularını kontrol etmeyi öğrenen ve bunu uygulayabilen insanlar ne hissetmek istiyorlarsa onu çağırabiliyorlar. Bu sadece bazılarında bulunan bir özellik ya da yetenek değildir. Herkes tüm içtenliğiyle temiz duygularını açığa çıkardığı zaman henüz daha hayattayken cennet ayağına geliyor. Cennet örneğini vermemin sebebi, herkes tarafından bilinen ve olumlu algılanan, ölümden sonra iyiliklerin açıldığı bir kapı olarak bilinen bir kavram olması. Bence cenneti de, cehennemi de hayattayken yaşıyoruz aslında. Ölüm ise benim şuanda tarif edebileceğim bir şey değil, çünkü hiç başıma gelmedi. Ancak yaşadığım, yaşadığımı sandığım, hayatta olduğum süre boyunca cennette olduğumu da cehennemde sıkışıp kaldığımı da hissettim anlar yaşadım. Cehennemin sadece öldükten sonra gidilecek bir yer olduğunu sananlara soruyorum. Cehennem, bir sıcak savaşın tam ortasında bulunmaktan daha ne kadar kötü olabilir?

Soruyorum bir insan bu hayatta herhangi bir amaç uğruna birbiriyle savaşarak topla, tüfekle, zehirle kendi türünü öldürmeyi göze alacak duruma nası gelir? İntikam için mi? Savunma için mi? Korku salmak için mi? Göz göre göre ölmek-öldürmek! Neden?

Oğlum Evren, her zaman sevdiğin yerde ol, sevdiğin işler yap, duygularını insanlarla paylaş, aşık ol, üret, geliştir, öğren, yardım isteyene olanı vermektense ona yol göster, öğret ve tüm bunların sana yaşatacağı hisleri fark et.

Bunu fark ettikten sonra artık geçmişte hayatımızda kendimizi kötü hissetmemize sebep olan duyguları tekrar tekrar açığa çıkartarak büyütmenin hiçbir anlamı kalmıyor. Bu bize gelecekte de benzer duyguları tekrar yaşamamıza sebep olmaktan başka bir işe yaramıyor. Aynı şekilde geçmişte çok mutlu olduğumuz anları tekrar tekrar düşünüp birbirimize anlatmanın da aslında bir anlamı olmuyor çünkü bu da bizim geçmiş mutluluklarda sıkışıp kalmamızı ve bu anın ve olacakların keyfini çıkaramadığımızı göstergesidir. Biraz klişe bir laf biliyorum ama geçmiş geçmiştir ders çıkartılır ama değiştirilemez, gelecek ise henüz gelmedi, bilmiyoruz. Şu anda yaptıklarımız, hissettiklerimiz, hayallerimiz, düşlerimiz geleceği şekillendiren asıl şeyler bunlar. Bu yüzden sadece şu anda odaklanmalı ve o an etrafınızda olan her şeyin tamamen farkında olmalıyız o anın tadını çıkarmalıyız çünkü yapabileceğimiz en iyi şey budur.

Unutma oğlum! Kendini kontrol edemeyerek öfkene yenik düştüğün, başkalarını kıskandığın, her an gelecekte bir yerlerde karşına çıkabilir.

Sevgiyle Kal,