Her geçen gün gözle daha da görülür hale gelmeye başlayan küresel iklim değişikliğindeki hızlanmanın, bilimsel bir hurafe olmadığına hep birlikte tanık olduğumuz zamanlardan geçiriyoruz.
Özellikle İstanbul gibi mega şehirlerin olduğu bölgelerde daha belirgin olarak gözlemlenen bu iklimsel kaymalar için sadece kar yağışı durumuna bile bakacak olursak 25-30 gün gibi bir sapma olduğunu asıl önemli sorunun ise yağışlarda ciddi derece bir azalış olduğunu söylesek, sanıyorum hiç kimse inkar edemez. Bu durumun özellikle İstanbul’da daha çok hissedilmesinin basit açıklaması ise hızlı betonlaşma ve geçtiğimiz senelerde ne kadar gerekli olduğu tartışılan köprü ve yolların yapılabilmesi için katledilen binlerce ağaç ve yağmur ormanlarının yok olması olabilir. Davasal fabrikaların yaydığı kontrolüz atıklar. Sadece karlılık odaklı düşünen büyük firmaların agresif üretim metodları, tercih edilen materyaller ve hızlı tüketim çılgınlığı da tuzu biberi oluyor. Doğanın kanununa ve yaratıcısına karşı geliyoruz. Tüm bunlar olmuyormuş gibi hala yapay kanallar açarak suyun akışına müdahale etmek, biraz daha ağaç kıyımı yapma gayretindeyiz. Doğaya karşı yapılan tüm bu saldırıların elbette bir bedeli olur, olacaktır. Bunun ağır faturası ise doğaya karşı gelen veya yapılan hatalara göz yuman herkese kesilecek.
Allah kimseyi krizlerin en büyüğü “susuzlukla” terbiye etmesin!
Plansızlık, yapılan yanlış hesaplamalar ve gereksiz yapılaşmalar, betonlaşma için yer yüzüne yağmur getiren ormanlarımızın yok olması, sadece daha çok para kazanabilmek için ucuz plastiklerin kullanılması , iyi üretime değer vermeyen firmalar ve kurumlar, fütursuz fosil yakıt tüketimi veya tüm bunlara yol açan karar alıcılar her kimse? Üç-beş bin kişinin anlık çıkarları için milyonlarca insanın yaşam standartını hiçe sayan tüm oluşumlar durmalı veya durdurulmalıdır. Bu bugün B partisi, yarın A partisi hiç fark etmeksizin bu doğrultuda verilen tüm politik kararlar ve şirketlerin dümenlerini kırmakta direnç göstermesi, sosyal fadası olabilecek çalışmalara göstermelik destek verilmesinin sonuçlarının bugün yaşadığımız olumsuzluklarda payı küçümsenemez. Harekete geçmekte geç kaldığımız her anın insanlık namına üzücü getirileri olacak gibi görünüyor.
Yaratılış bize ruh ve beden gelişimi ile birlikte düşünebilme yetisi de kazandırdığına göre bunun bir nedeni var. Bilim ve inanç bütünün bir parçası, birbirinden ayrı düşünülemez. İnsanların geliştirdiği onca teknoloji, icat, çözüm oluyorken acaba biz insanlar kendimizi anlamada ve geliştirmede geri mi kalıyoruz? Asıl mutluluğun daha fazlasında değil, daha sadesinde olduğunu; doğallıktan, doğadan uzak değil, doğa ile iç içe, az, öz fakat daha kaliye bir yaşam tarzı edinebilirsek bu dünyanın hepimize yeterde artar.
Eğer en kısa zamanda silinen yeşili tekrar yerine koyamazsak ve yeşili, maviyi daha fazla griye boyarsak görünen o ki bunun sonuçları pek hayırlı olmayacak! Küçümsenen X,Y, Z… jenerasyonları büyüdüğünde, onlara kimler nasıl hesap verebilecek.
İşte bu yüzden tüketen, üreten, düşünen, karar veren kim varsa hepimiz tercihlerimizi ve yöntemlerimizi tekrar gözden geçirmeli, her birimiz elimize yeşil bir fırça alarak biran evvel harekete geçmeliyiz.